öncelikle kubrick'in bu filmle birlikte üç filmini izledim. biri
otomatik portakal, biri
cinnet biri de bu. filmi eleştirmeden önce kubrick'in filmlerinden ürktüğümü, korktuğumu ve rahatsızlık duyduğumu söylemek isterim. birinci etken filmin müzikleri. bu filmdeki müzik de korkuttu beni, özellikle siyah taş ortaya çıktığında çalan tuhaf ilahiden bir tırstım. görsel efektler çok rahatsız ediciydi, az bakayım da beynime beynime subliminali yemiiim dedim.
bir de bu adamın filmlerinde sürekli kendisinin bildiği ama bizim göremediğimiz ya da anlamını çözemediğimiz esprilerin, şifrelerin olduğu hissine kapılıyorum. kamera açısında bile bi amaç var, ekstradan bi şey göstermek, olaya değinen bir parça bırakmak ister gibi. her sahnede mutlaka bi şey var ki bir sahnenin bu kadar uzuuun sürüyor gösterimi. sanki, hadi gerzekalıcım gör bi şeyleri, fark et der gibi geliyor bana. bilemiyorum.
filmdeki hal muhabbettini çok beğendim. özellikle dave, hal puştunu resetlerken bir rahatlama geldi. siyah taşın gizemini çözemediğim için bi ara filmin başındaki primatlardan bir farkım yokmuş gibi hissetsem de çok şükür ki internet var da yazılanlar ile cahilliğimi kapattım.
yalnız son sahneyi gerçekten anlamadım. anlayan beri gelsin beni de aydınlatsın.
sonuç olarak filmin belirli yerlerini anlamasam da beğendim. dediğim gibi bu adamın filmleri beni hep rahatsız eder, ürkütür ama nedense beğenirim de. tuhaf bir güzelliği var. ilginçtir.
bir de dönemine göre ilerideki teknolojiyi belirli açılarla tutturması gerçekten çok hoştu. ileri görüşlülük böyle bir şey işte. adamın eserleri bu yüzden kült eser sayılıyor bence. her zamana uygun.
yalnız filmi gece izlediğim için çok korktum ya. tv yi kapatınca evin ortasında siyah taş gördüm gibi oldu ödüm koptu. amına goyim kubrick dedim rahmetliye gece gece. kusura bakmasın artık.